Sevgi; Emek, Mücadele ve Tevazu
Sevgiye açılan o kadar çok pencere var ki; o pencerelerin üzerinde de bir sürü küçük pencere var. Aynı pencereden bile baksan bakanın kafasında da bir sürü pencere var. Bu yüzden de görülen şey hiçbir zaman aynı şey olmuyor. Ortak bir sevgi dili oluşturmak adına ve hissedilen şeyin, sevgi tadı vermesi adına tanımımızın içerisine; emek, mücadele ve tevazuyu eklemek uygun olacaktır.
Pencere 1 :
Her sevgi yanına uzanabileceğin papatya ile tanımlanamıyor. Bazen de bir gülü seviyorsun. Konforlu bir sevgi istesen, dalından kopardığın gül ölüyor; gülü dalında sevsen, acı ve kanayan yaralar seni tüketiyor. Sevgi bu olmasa gerek değil mi? Belki de bir bahçıvan gibi sevmek lazım bazen; bakıp, gözeterek. En onurlusundan...
...
" Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?"
(Nazım Hikmet, Tahir İle Zühre Meselesi )
...
Pencere 2:
Tanrıçanın seni kucaklayışında, kendi payına düşen sevgiden öte bir şey arama ve sadece keyfini sür.
Tanrıçayı, tanrıça yapan yüreğine dokunduklarının çokluğudur. Bu sevgi, sahibi olabileceğin bir sevgi değildir. Sahibi olmayı başardığın da ise artık sahibi olduğun şey bir tanrıça değildir.
Pencere 3:
.
.
.
Pencere 4:
.
.
.
Son noktadan önceki son söz: sevgi, emeği ve onurlu bir mücadeleyi hakeder ve onlarla varsıl olur.
Tarık Öztürk
Yorumlar
Yorum Gönder