Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

HIRS-IZ-LIK

HIRS-SIZ-LIK İnsanın, insanı ezme faaliyetine kaynaklık eden, hakkından fazlasını alma, başkasının hakkını gasp etme kısacası hırsızlık davranışı üzerine düşünürken; Robin Hood gibi zenginden alıp fakire veren romantik, masal kahramanı hırsızlar; çalana karşı toplum da tarifsiz ve hipnotik bir sempati yarattı. Bu durumun olası gerçekliğinin peşine düşen pozitif bilimler sonuçsuz kalsa da sıcak iklim kuşağında yer alan bizim gibi romantik ve yoksul toplumlar bu masalların uyuşturucu etkisi ile büyüyüp, kurtarıcının ormandan çıkıp gelmesini beklemeye koyuldu. Gel gör ki orman kesilip geriye çorak arazi kaldığında ise iş işten geçmişti. Ezen gücün hayal yıkan meydan okumalarıydı bunlar. Toplumun ayrışmışlığından güç alıp bu grupları konsolide etme yetisine sahip yetenekli hatipler her zaman ve de aynı yöntemle kendi krallıklarını inşa etmeyi başardılar. Robin Hood, büyük hırsızın gölge oyunuydu. Halk karanlıkta parlayan küçük sahneye dalmış sempatik hırsızı izlerken, büyük

Öğrenilen Körlük

İnsan doğuştan mı kördür? Yoksa bu öğrenilen bir körlük müdür? Afrika'da ki kıtlık, yoksulluk görüntülerinde; hasta, aç insanların yüzüne konan onlarca sinek vardır. Ama o insanların sinekleri kovalamaya dermanı yoktur. Ölümün kokusunu alan sinekler aciz düşmüş bedenlerde kendi paylarına düşecek alanları işaretlemeye koyulmuştur. Bu görüntüleri televizyon başında izlerken birçok insanın içinden orada olup bu insanlara bir şekilde yardım etmek hiçbir şey yapamıyorsa sinekleri kovalamak geçiyordur. Çoğunluk için durum ise şöyledir; görüntüler de ne sinekleri görür, ne de o görüntülerden rahatsız olur. Görüntülere bakıp haline şükreder, televizyondakilere homurdanarak akıl verir. İçini dolduran bencilce huzurun, şükran dolu rahatlığıyla yastığına başını koyar ve uykusuna devam eder. Bazı insanlarda farkındalık gelişmesi için o insanları alıp illaki sonunda olan şeyi göstermek gerek. Bazen bu da yeterli olmaz. Bizzat başına gelmesi gerekir ki artık bunun da yeterli olmadığı duruml

Mitolojik Toplumlar

     İlkel siyaset kalıplarına hapsolmuş ve kafası karışık insanlar, insanların olağan sorunları ile uğraşmaya fırsat bulamıyor; yada bunları göremiyor.      Sağ, sol, muhafazakar, etnik, mezhep gibi siyasi kalıplar bir çok insana seçme şansı sunulmadan, inanç gibi, doğduğun coğrafya gibi sorgusuz sualsiz tek gerçeklik olarak yapışıyor. Değişim ve gelişimi yaratacak farkındalığı kazananlar için bu kısır döngü kırılabiliyor. Fakat ne olursan ol bu yapılar o kadar güçlü ve yaygın ki insanın birey olarak varlığına saygı duymadan onu biçimlendirme çabasına giriyorlar.      Bu ilkel siyaset kalıplarından daha da ilkelerinin kıymet görmesi de bir toplum için, içeride çok acınası bir durum oluşturur. Dışarıdan ise sömürülmeye müsait, değersiz insan yığınları olarak algılanır. İşgalci ulusların gözünde bu ilkel toplumun varsıl değeri gelişmemişliği üzerinden değerlendirilir. Sonuç olarak onlar bu insanları bilinçsiz vahşi hayvanlar sınıfına koyarak ona göre davranırlar. İşgal altındaki toplumd

Büyüklere Masallar : Dedemin mirası

Büyüklere Masallar : Yazan : Tarık ÖZTÜRK  Dedemin mirası; Zaman akmış, nehirin pak suyunda aklanmış, dedemin oğlu henüz babam olmamış. Tavuklar uykuya dedem rüyalara dalmış. Bir sabah uyandığında ne görsün evin bahçesinde devasa bir saray. Çıkmış tavukları yemlemeye diye kolaçan edecek ne oluyor diye. Öyt demiş biri, kış demiş öteki, dedem şaşkın, çekilmiş beri, sonra atılmış bir dirhem ileri, buralar benim demiş ama nafile, uykusunun hafifliğiyle övünen dedem, dövünmüş durmuş olana bitene ve böylece kurulmuş bir krallık oldu bittiyle. Dedem çıkamaz olmuş bahçeye, açmış bir kapı daha arka bahçeye, adım atmadan bahçeye çalmış kapı, ferman beyi buyurmuş, kapı vergisi, kulluk vergisi, sarayın gölgesinin vergisi tez vakte ödene.  Dedem oturmuş hesap başına al gülüm ver gülüm bir başına, hesap ortada dönmüş hanıma olmuyor be gülüm düşelim yollara demiş. Dere tepe düz gitmiş, Üç vakte varmış bir köye, sual edecek olmuş birine dönüp de bakmamış dedeme alışık değil böyle bir şeye

Günümüz bilim kurgusunun çağlayan pınarı

Bilim Kurgu severler için önemli bir kitap tavsiyesi...  Jules Verne, bilim kurgunun babası olarak anılır.Hatta romanlarındaki makineler ile ilgili verdiği detayların, çağının modern makinelerine ilham kaynağı olduğu söylenir. Bilim kurgu nankör bir alandır çabuk tüketilir ve unutulur. En iyi ihtimalle klasiklerin arasında saygın bir yeriniz olur.  "Kaplan! Kaplan!" romanı da bir klasik fakat yıllara meydan okuyarak henüz modernliğinden ve enerjisinden birşey kaybetmemiş bir kitap. Alfred Bester, 1956 da yayımlanan bu romanı ile günümüze kadar olan  bilim kurgu edebiyatını ve sinema sektörünü  tam anlamıyla doğurmuş ve doyurmuştur. Kitabı okuduğunuzda ne demek istediğimi anlayacaksınız. Keyifli okumalar...

Umudun adı : Özgür kadın

Bu yazıya ilham veren, Nakiye Elgün ve "Tarak yağması" olayının kahramanı kadınlar oldu.  Bu ülke hakkındaki umutlarımın canlı kalması, tüm karanlığa ve tükenişe götüren süreçlere rağmen aydınlanma mücadelesini başlatan ve bayrak elde en önde yürüyen kadınlarımız sayesindedir. Bu yine böyle olacaktır; erkil toplumda erkek, kendini varsıl kılan kadını görmezden gelerek,  kendi iktidarını daim kılmaya odaklanmıştır. Erkek, iktidar gücünü tamamlayıcısı sanarken, kendini soktuğu dar kalıpların içinde gelişmeyi umar. Ancak yapabildiği tek şey kendi hem cinsi ile didişmekten öte gitmeyen ilkel bir oyundur. Evrenin varoluş düzenindeki gelişim ve büyüme karşılıklı güçlerin etkileşimi ile sağlanır; bunun aksi bir durum da hareket yaratmak mümkün değildir. İnsanlığın gelişiminden söz edilecekse bu toplumdaki kadının gücü ile doğru orantılıdır. Kadınını evcilleştirip, öz benliğini elinden almış toplumlarda, kadının kurtuluşu, uyanışı, ancak kadının kendine dayatılan bu kurgulanmış yaşam

M

Markaların esir alıp, maskelediği bir dünyada yaşıyoruz. Markalaşan herşey bir şekilde ticari metaya dönüşüyor; Canlı, cansız fark etmeden. Markalaşmış bir eşyada kaliteyi hissetmek ve tecrübe etmek mümkünken, bir konuda güçlü bir marka değeri olmuş yada oldurulmuş bir insansa ortaya koyduğu şeylerin sorgulaması yapılmaz yada yapılan sorgulama, taraftarlarının sesleri arasında cılız kalır. Farklı durumlar da mümkün tabiki organize olmuş karşıt bir grup değerli bir şeyi itibarsızlaştırabilir de... Diyelim ki bir şiiri, kitabı, müziği, resmi, yapıyı... Kimin yaptığını bilmesek, yada sıradan birinin ürettiğinin altına bir marka isim yazsak, anlam algısı olmayanlar için sonuç farklı olur mu? Televizyon ekranın da hızla akan görüntüler den beynimiz o kadar keyif aldı ki saniye de 25 karenin altı beynimiz tarafından sıkıcı olarak kodlandı. Gözlerimizi kendi zevk aracı olarak kullanan beynimiz anlam yada içeriği umursamayan ve giderek daha obez ve daha hareket bağımlısı oldu. Düşünme faa

Dijital çağda, analog siyaset

  Dijital çağda, analog siyaset; Siyaset, en iyi ezberi yapıp da en güzel konuşmayı yapacak ve çocukça değerlendirmeye bağlı olarak, insanların konumlandığı bir alan olamaz. Eğitim hayatından sonra yaşamın içinde desteksiz ilerleyemeyeceğini görenlerin sığınıp ilerlediği ve halkın kaderi üzerinde söz sahibi olduğu bir alan da olmamalı siyaset. Fen, matematik ve felsefe gibi bilimler ile yoğrulup evrensel insani değerlere sahip olmayan insanların toplum üzerinde kapsayıcı ve akıl ürünü çözümler üretmesi mümkün değildir. Binlerce yıl öncesinden gelen düşünürlerin, filozofların sözleri bugün bile her kesimde karşılık bulurken; fikirleri değerli de olsa, siyasetin elit dili, halkın dilinden uzaklaştıkça meydanı boş bulan popülist siyasetçiler, halkın hassasiyetleri üzerinden basit ve akıl yoksunu siyasetleri ile halkı kendi yarattıkları cehenneme sürükleyip, cenneti vaat ederek, kısır bir döngüde, halkın tükenişine rağmen kendi varlıklarını sürdürmeye devam ediyorlar. Kendi ülkemiz açısınd

Bir kitap ve bir şiir;

Bir kitap ve bir şiir;           Konu, hikaye, yazım kuralları, iyi bir anlatım ile de güzel kitaplar, romanlar ortaya çıkabilir. Bunlar okuyucusuna keyif ve ilham da verebilir. Ama ben biraz daha fazlasını arıyorum galiba okuduğum kitaplarda; hikayenin hikayesini, mezuniyet diplomam olacak okul gibi kitapları; Çünkü bazen o kitabı okuyabilmek için yeterli olmuyorsun. (Ulysses-James Joyce) Yeri geliyor bir kitabı anlamak için öncesinde ve beraberinde onlarca kitap okuman gerekiyor.  Bazı kitaplarda da bazen bir cümleden öteye geçemiyorsun. Bir anda müthiş bir düşünce yoğunluğunun içinde kayboluyorsun; beyninde şimşekler çakıyor. Ben bu tür kitaplara üzerine üniversite inşa edilecek kitaplar diyorum (Ezilenlerin Pedagojisi- Paulo Freire).  Bu kitaplar okunur; ama hiçbir zaman bitmez-bitirilemez.            Kaplan! Kaplan! şiiri ile tanışmam, Alfred BESTER’in özgün adı “The Stars My Destination -Yıldızlar İstikametim” olan 1956 basımı bir bilim kurgu klasiği kitabı ile oldu. Kitap, Büyük