Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Sevgi; Emek, Mücadele ve Tevazu

Sevgi; Emek, Mücadele ve Tevazu Sevgiye açılan o kadar çok pencere var ki; o pencerelerin üzerinde de bir sürü  küçük pencere var. Aynı pencereden bile baksan bakanın kafasında da bir sürü pencere var. Bu yüzden de görülen şey hiçbir zaman aynı şey olmuyor. Ortak bir sevgi dili oluşturmak adına ve hissedilen şeyin, sevgi tadı vermesi adına tanımımızın içerisine; emek, mücadele ve tevazuyu eklemek uygun olacaktır.  Pencere 1 : Her sevgi yanına uzanabileceğin papatya ile tanımlanamıyor. Bazen de bir gülü seviyorsun. Konforlu bir sevgi istesen, dalından kopardığın gül ölüyor; gülü dalında sevsen, acı ve kanayan yaralar seni tüketiyor. Sevgi bu olmasa gerek değil mi? Belki de bir bahçıvan gibi sevmek lazım bazen;  bakıp, gözeterek. En onurlusundan...  ...  " Seversin dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir ayrılmak istemezsin dünyadan ama o senden ayrılacak yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı? Yani Tahiri Zühre sevmes...

Evlilik Üzerine Liberter Düşünceler

Evlilik Üzerine Liberter Düşünceler; Evlilik bir sevgi ve aşk kurumu değildir. Birinci derecede; uzlaşı becerileri kazanmış, birbiriyle uyumlu insanların oluşturacağı kurumsal ve resmi birliktelik şeklidir. Sevgi tüm bunların ardından gelir. Aşk ise son sırada yerini alır ama aşk için evlilik tavsiye edilmez. Ömrü en fazla iki yıl, fazlası ise yalan olan bu kimyasal süreci abartıp da evliliğe taşımak insan türünün ahmaklıklarından biridir. Üç beş yıl görmediğinizde belki adını dahi hatırlayamayacağınız biri için yaşamınızı adamanız pek anlamlı değildir. "Unutmak ve hüzün ile ilgili sorunlarınız bunca zaman sonra hala devam ediyorsa bir psikoloğa görünmek faydalı olacaktır." Evlilik kurumu işlevsel olsa da yapay bir kurumdur. Bu nedenle duygusal hareket ederek doğru sonuçlar elde etmek istisnai bir durum olarak, şans kapsamında değerlendirilebilir. Evlilik kurumu, devletin ortağı olduğu kurumlar arasındaki belki de en belalı, ahlaksız ve suç potansiyeli yüksek kurumdur. Devlet...

HIRS-IZ-LIK

HIRS-SIZ-LIK İnsanın, insanı ezme faaliyetine kaynaklık eden, hakkından fazlasını alma, başkasının hakkını gasp etme kısacası hırsızlık davranışı üzerine düşünürken; Robin Hood gibi zenginden alıp fakire veren romantik, masal kahramanı hırsızlar; çalana karşı toplum da tarifsiz ve hipnotik bir sempati yarattı. Bu durumun olası gerçekliğinin peşine düşen pozitif bilimler sonuçsuz kalsa da sıcak iklim kuşağında yer alan bizim gibi romantik ve yoksul toplumlar bu masalların uyuşturucu etkisi ile büyüyüp, kurtarıcının ormandan çıkıp gelmesini beklemeye koyuldu. Gel gör ki orman kesilip geriye çorak arazi kaldığında ise iş işten geçmişti. Ezen gücün hayal yıkan meydan okumalarıydı bunlar. Toplumun ayrışmışlığından güç alıp bu grupları konsolide etme yetisine sahip yetenekli hatipler her zaman ve de aynı yöntemle kendi krallıklarını inşa etmeyi başardılar. Robin Hood, büyük hırsızın gölge oyunuydu. Halk karanlıkta parlayan küçük sahneye dalmış sempatik hırsızı izlerken, büyük...

Öğrenilen Körlük

İnsan doğuştan mı kördür? Yoksa bu öğrenilen bir körlük müdür? Afrika'da ki kıtlık, yoksulluk görüntülerinde; hasta, aç insanların yüzüne konan onlarca sinek vardır. Ama o insanların sinekleri kovalamaya dermanı yoktur. Ölümün kokusunu alan sinekler aciz düşmüş bedenlerde kendi paylarına düşecek alanları işaretlemeye koyulmuştur. Bu görüntüleri televizyon başında izlerken birçok insanın içinden orada olup bu insanlara bir şekilde yardım etmek hiçbir şey yapamıyorsa sinekleri kovalamak geçiyordur. Çoğunluk için durum ise şöyledir; görüntüler de ne sinekleri görür, ne de o görüntülerden rahatsız olur. Görüntülere bakıp haline şükreder, televizyondakilere homurdanarak akıl verir. İçini dolduran bencilce huzurun, şükran dolu rahatlığıyla yastığına başını koyar ve uykusuna devam eder. Bazı insanlarda farkındalık gelişmesi için o insanları alıp illaki sonunda olan şeyi göstermek gerek. Bazen bu da yeterli olmaz. Bizzat başına gelmesi gerekir ki artık bunun da yeterli olmadığı duruml...

Mitolojik Toplumlar

     İlkel siyaset kalıplarına hapsolmuş ve kafası karışık insanlar, insanların olağan sorunları ile uğraşmaya fırsat bulamıyor; yada bunları göremiyor.      Sağ, sol, muhafazakar, etnik, mezhep gibi siyasi kalıplar bir çok insana seçme şansı sunulmadan, inanç gibi, doğduğun coğrafya gibi sorgusuz sualsiz tek gerçeklik olarak yapışıyor. Değişim ve gelişimi yaratacak farkındalığı kazananlar için bu kısır döngü kırılabiliyor. Fakat ne olursan ol bu yapılar o kadar güçlü ve yaygın ki insanın birey olarak varlığına saygı duymadan onu biçimlendirme çabasına giriyorlar.      Bu ilkel siyaset kalıplarından daha da ilkelerinin kıymet görmesi de bir toplum için, içeride çok acınası bir durum oluşturur. Dışarıdan ise sömürülmeye müsait, değersiz insan yığınları olarak algılanır. İşgalci ulusların gözünde bu ilkel toplumun varsıl değeri gelişmemişliği üzerinden değerlendirilir. Sonuç olarak onlar bu insanları bilinçsiz vahşi hayvanlar sınıfına koyarak o...

Büyüklere Masallar : Dedemin mirası

Büyüklere Masallar : Yazan : Tarık ÖZTÜRK  Dedemin mirası; Zaman akmış, nehirin pak suyunda aklanmış, dedemin oğlu henüz babam olmamış. Tavuklar uykuya dedem rüyalara dalmış. Bir sabah uyandığında ne görsün evin bahçesinde devasa bir saray. Çıkmış tavukları yemlemeye diye kolaçan edecek ne oluyor diye. Öyt demiş biri, kış demiş öteki, dedem şaşkın, çekilmiş beri, sonra atılmış bir dirhem ileri, buralar benim demiş ama nafile, uykusunun hafifliğiyle övünen dedem, dövünmüş durmuş olana bitene ve böylece kurulmuş bir krallık oldu bittiyle. Dedem çıkamaz olmuş bahçeye, açmış bir kapı daha arka bahçeye, adım atmadan bahçeye çalmış kapı, ferman beyi buyurmuş, kapı vergisi, kulluk vergisi, sarayın gölgesinin vergisi tez vakte ödene.  Dedem oturmuş hesap başına al gülüm ver gülüm bir başına, hesap ortada dönmüş hanıma olmuyor be gülüm düşelim yollara demiş. Dere tepe düz gitmiş, Üç vakte varmış bir köye, sual edecek olmuş birine dönüp de bakmamış dedeme alışık değil böyle ...

Günümüz bilim kurgusunun çağlayan pınarı

Bilim Kurgu severler için önemli bir kitap tavsiyesi...  Jules Verne, bilim kurgunun babası olarak anılır.Hatta romanlarındaki makineler ile ilgili verdiği detayların, çağının modern makinelerine ilham kaynağı olduğu söylenir. Bilim kurgu nankör bir alandır çabuk tüketilir ve unutulur. En iyi ihtimalle klasiklerin arasında saygın bir yeriniz olur.  "Kaplan! Kaplan!" romanı da bir klasik fakat yıllara meydan okuyarak henüz modernliğinden ve enerjisinden birşey kaybetmemiş bir kitap. Alfred Bester, 1956 da yayımlanan bu romanı ile günümüze kadar olan  bilim kurgu edebiyatını ve sinema sektörünü  tam anlamıyla doğurmuş ve doyurmuştur. Kitabı okuduğunuzda ne demek istediğimi anlayacaksınız. Keyifli okumalar...